23 Mart 2009 Pazartesi

Devlet-Halk İlişkisinin Dönüşümü

Devlet bilindiği üzerine ilk siyasi örgütlenmedir. Devletli toplumlar m.ö. 5000’li yıllarda sümer kent devletleri biçiminde görülmeye başlanmıştır ve sonra hızla yayılmıştır. Eski insanlar sayılar arttıkça çıkan sorunları tek elden çözmek, yönetimi hızlandırmak ve refahı arttırmak için bu örgütlenmeyi yapmışlardır. Yani asıl olarak devletin kuruluş nedeni halkın gereksinimlerini en hızlı ve faydalı biçimde çözmektir. Buraya kadar herhangi bir sorun yoktur, hatta örgütlü hareket bakımında oldukça da olumludur.

Ve büyük bir hızla tüm dünyada devletler ortaya çıkmaya başlamıştır. Burada da herhangi bir sıkıntı yoktur çünkü kuruluş amacı zararsızdır aksine yararlıdır. Ancak sonraki yıllarda devlet örgütlenmeleri tek ele geçmeye başlamış ve nedense devlet kavramı artık halkı rahatlatmaktan öte ona sıkıntı veren bir duruma dönüşmeye başlamıştır.

Ortaçağ'da ise bütün toplumun bağlı olduğu ve bütün toplumun ortak mirasının toplandığı devlet kasalarına din adına, tanrı adına el koyulaya başlanmıştır. Karl Marx'ın da dediği gibi din afyon olarak halka empoze edilmiş ve insanların devlet beklentisi ortadan kaldırılıp onlara öbür dünya vaad edilmiştir. Rönesans sonrası eli güçlenen burjuva sınıfı ise avrupa'da 1850 li yıllarda, ülkemizde 1900 lü yıllarda din devletlerine karşı verdiği iktidar savaşını kazanmış ve de devlet yönetimini eline geçirmiştir.

Peki din adına devlet mirasını, devlet yetkilerini kendisinde toplayan insanlar avrupa'da, türkiye'de ortadan kaldırılınca devlet ilk kuruluş amacına asıl vasfına dönmüş müdür? Ne yazık ki dönmemiştir. Sadece el değiştirmiştir. Devlet din adamlarının elinden alınıp sermaye sınıfına teslim edilmiştir. Sermaye sınıfı ise devleti yeni bir sermaye aracı olarak görmüştür ve halen daha görmektedir.

Günümüz dünyasında artık devletin halka olan mecburiyeti kalkmış halkın devlete olan mecburiyeti başlamıştır. Komünizmin halk düşmanı olduğunu savunan kişilerin tezi de bu noktada çökmüştür. Artık dünya tek kutupludur ve sermaye sınıfının önünde güçlü bir direniş yoktur. Her ne kadar birçok hatası olsa da SSCB döneminde avrupalı devletlerin komünist ayaklanmalara karşı sosyal devleti öne çıkardığını ve kapitalizmin hiçbir döneminde olmadığı kadar sosyal devlet anlayışının yükselmiş olduğunu görebiliriz. SSCB yıkıldıktan sonra ise avrupalı devletler sosyal devlet anlayışını yavaş yavaş, sindire sindire raflara kaldırmaya başlamışlardır. Kapitalist devletlerin komünizm korkusu bile onları sosyal devlet anlayışına itmişken komünizmi halkçı olmamakla suçlamak komiktir.

Şu açıktır ki 7000 yıllık devlet-halk ilişkisi başlangıç noktasına göre taban tabana zıt konuma gelmiştir. Devletlerin şu anki kapital, halk düşmanı yapısı düşünüldüğünde artık bir devrim mecburidir. Devletin ilk kuruluş amacına dönmesi ve halkın yararına çalışması için bu düzenin yıkılması mecburidir. Ve biz insanlar artık daha fazla sömürülmemek için bu sisteme karşı durmaya mecburuz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder